işte bizim hayat trenimiz...
yaşlıca bir adam. belediye'nin işçisi. yerleri süpürüyor. birden duruyor. karşısınd kocaman bir sahne. üzerinde rengarenk gençler. bir tanesi eşe kılığında. bir tanesi nasreddin hoca olmuş. durup seyrediyor ve kahkahayı basıyor. sonra sağa sola bakıyor mahçupça, acaba bir gören olmuş mudur diye. oysa kimsenin kimseyi görecek hali yok. herkes manisa garı'ndaki o ağacın altında pınar kido çocuk tiyatrosu'na kitlenmiş.
bir genç. adı alper. tegv gönüllüsü. onu hayran gözlerle izleyen çocukların etrafında dört dönüyor. çocuklara; oyun oynama hakları, çocuk olma hakları, eğitim alma hakları olduğunu anlatıyor. sonra çocuklara kağıt ve boyalar veriyor. "hadi..." diyor, "çizin bana en aklınızda kalan çocuk hakkınızın resmini." biri engelli bir çocuk, kuşlar ve basket potası çizmiş. o engelli çocuun ağzından bir konuşma balonu çıkarmış: "kuşlar gibi özgür, basket oynayabilmek istiyorum!" yazmış içine.
yaşını başını almış koca koca adamlar. karşlarında bir projektör ve beyaz ekran, önlerinde bir kadın hararetle sunum yapıyor. adı neşe hacısalihoğlu. aile içi şiddet nedir, nsaıl olur, ne yapmak lazım tane tane anlatıyor. her soruya cevap veriyor. yılmadan anlatıyor şiddeti. adamlar bazen şaşkınlık içinde kalıyor. bazen derin düşüncelere, hüzünle dalıyor. hepsi can kulağıyla dinliyor.
bir evcik. kapısı yok. mutfak masası, buzdolabı, kitaplık, kanepe filan var. geçip oturuyorum. manisa valisi, halktan birileri ve ben. bizi içeri davet eden kadın anlatıyor: "biraz sonra 7.4 şiddetinde deprem olacak. yapmamız gereken olduğunuz yerde kalıp tutunmanız, çömmeniz, başınızı korumanız..." daha cümlesi bitmeden başlıyoruz sallanmaya. kalbım sıkışıyor, kaçsam kaçamam. kaçacak yer yok deprem anında. sallandıkça sallanıyoruz. raflardan dergiler düşmeye başlıyor. kadım bize ne yapmamız gerektiğini, ne yapmamamız gerektiğini anlatıyor tane tane. öğrettilerinin her kelimesini bildiğim tüm duaları da okuyarak damarlarıma kadar içime çekiyorumç bu bir simülasyon. gerçek değil yani ama ben gerçek olmayanına bile dayanacak cesarete sahip değilim ki, korkuyorum. tıpkı o dask deprem simülasyon vagonuna benden önce binen çocukların öğrendiği gibi, deprem anından en yapmam, ne yapmamam lazım artık biliyorum. sallatı bittiğinde yerimizden kalkamıyoruz. mıhlanmışız sanki.
konferans salonundayız. upuzun masanın bir tarafında hürriyet yazarları diğer tarafta halk, vali, partilerinden temsilciler, belediye başkanı, bazen de başkan adayları. herşeyi konuşuyurozu. kadınlar birliği temsilcileri de var. erkeklerin susmasını bekliyorlar. sözü alınca aslan kesiliyorlar. derken biri giriyor içeri. genç dinamik bir adam. meğer manisa chp 2. milletvekili adayıymış, özgür özel, 36 yaşında, bornova anadolulu. bal eşimin de okulu. çalışkan insan okulu. manisasını anlatıyor. hayalperest değil; ama hayalleri var. çalışmaya hazır. en önemlisi de kavgacı değil, yapıcı uzlaşmacı tavrı var. mutlu oluyorum, umutlanıyorum o anlattıkça.
biri bana hürriyet hakkımızdır treni ile basmane'den çıkıp manisa'ya gideceğimizi söylediğimde "ee yani n'aapıyorsunuz ki siz şimdi bu trende, ne işe yarıyor ki bu!" diye sormuştu. hayatın içine girip hayatı tokuşluyoruz şerefine! birbirimize dokunuyoruz. aslında hepimizin hala komşu arkadaş, halktan birileri, vatandaş, insan, çocuk olduğunu hatırlayıp; kimi konularda bilgisiz, kimi konularda çok bilgili olduğumuzu yüz yüze, yan yana, dirsek dirseğe fark ediyoruz. kavuşuyoruz! hemde 30 günde türkiye'nin bir ucundan öbür ucuna 30 farklı yerde. bir trenle, binlerce insanın ayağına gelip hayatlara yerinde tanıklık edip hayatların bir parçası oluyoruz. oradaki insanların hayatlarına bir şey katıp onlardan birşey kazanıyoruz biz de. bundan daha iyi bir deneyim ve proje olabilir mi?
hürriyet hakkımızdır treni sizin hakkınızdır bakın. hakkınızı isteyin. sahip çıkın ve yaşayın. buna değer, değersiniz, değeriz. kesinlikle!!!
bir genç. adı alper. tegv gönüllüsü. onu hayran gözlerle izleyen çocukların etrafında dört dönüyor. çocuklara; oyun oynama hakları, çocuk olma hakları, eğitim alma hakları olduğunu anlatıyor. sonra çocuklara kağıt ve boyalar veriyor. "hadi..." diyor, "çizin bana en aklınızda kalan çocuk hakkınızın resmini." biri engelli bir çocuk, kuşlar ve basket potası çizmiş. o engelli çocuun ağzından bir konuşma balonu çıkarmış: "kuşlar gibi özgür, basket oynayabilmek istiyorum!" yazmış içine.
yaşını başını almış koca koca adamlar. karşlarında bir projektör ve beyaz ekran, önlerinde bir kadın hararetle sunum yapıyor. adı neşe hacısalihoğlu. aile içi şiddet nedir, nsaıl olur, ne yapmak lazım tane tane anlatıyor. her soruya cevap veriyor. yılmadan anlatıyor şiddeti. adamlar bazen şaşkınlık içinde kalıyor. bazen derin düşüncelere, hüzünle dalıyor. hepsi can kulağıyla dinliyor.
bir evcik. kapısı yok. mutfak masası, buzdolabı, kitaplık, kanepe filan var. geçip oturuyorum. manisa valisi, halktan birileri ve ben. bizi içeri davet eden kadın anlatıyor: "biraz sonra 7.4 şiddetinde deprem olacak. yapmamız gereken olduğunuz yerde kalıp tutunmanız, çömmeniz, başınızı korumanız..." daha cümlesi bitmeden başlıyoruz sallanmaya. kalbım sıkışıyor, kaçsam kaçamam. kaçacak yer yok deprem anında. sallandıkça sallanıyoruz. raflardan dergiler düşmeye başlıyor. kadım bize ne yapmamız gerektiğini, ne yapmamamız gerektiğini anlatıyor tane tane. öğrettilerinin her kelimesini bildiğim tüm duaları da okuyarak damarlarıma kadar içime çekiyorumç bu bir simülasyon. gerçek değil yani ama ben gerçek olmayanına bile dayanacak cesarete sahip değilim ki, korkuyorum. tıpkı o dask deprem simülasyon vagonuna benden önce binen çocukların öğrendiği gibi, deprem anından en yapmam, ne yapmamam lazım artık biliyorum. sallatı bittiğinde yerimizden kalkamıyoruz. mıhlanmışız sanki.
konferans salonundayız. upuzun masanın bir tarafında hürriyet yazarları diğer tarafta halk, vali, partilerinden temsilciler, belediye başkanı, bazen de başkan adayları. herşeyi konuşuyurozu. kadınlar birliği temsilcileri de var. erkeklerin susmasını bekliyorlar. sözü alınca aslan kesiliyorlar. derken biri giriyor içeri. genç dinamik bir adam. meğer manisa chp 2. milletvekili adayıymış, özgür özel, 36 yaşında, bornova anadolulu. bal eşimin de okulu. çalışkan insan okulu. manisasını anlatıyor. hayalperest değil; ama hayalleri var. çalışmaya hazır. en önemlisi de kavgacı değil, yapıcı uzlaşmacı tavrı var. mutlu oluyorum, umutlanıyorum o anlattıkça.
biri bana hürriyet hakkımızdır treni ile basmane'den çıkıp manisa'ya gideceğimizi söylediğimde "ee yani n'aapıyorsunuz ki siz şimdi bu trende, ne işe yarıyor ki bu!" diye sormuştu. hayatın içine girip hayatı tokuşluyoruz şerefine! birbirimize dokunuyoruz. aslında hepimizin hala komşu arkadaş, halktan birileri, vatandaş, insan, çocuk olduğunu hatırlayıp; kimi konularda bilgisiz, kimi konularda çok bilgili olduğumuzu yüz yüze, yan yana, dirsek dirseğe fark ediyoruz. kavuşuyoruz! hemde 30 günde türkiye'nin bir ucundan öbür ucuna 30 farklı yerde. bir trenle, binlerce insanın ayağına gelip hayatlara yerinde tanıklık edip hayatların bir parçası oluyoruz. oradaki insanların hayatlarına bir şey katıp onlardan birşey kazanıyoruz biz de. bundan daha iyi bir deneyim ve proje olabilir mi?
hürriyet hakkımızdır treni sizin hakkınızdır bakın. hakkınızı isteyin. sahip çıkın ve yaşayın. buna değer, değersiniz, değeriz. kesinlikle!!!
Yorumlar